OKUMAK GİBİSİ VARMI
İlkokulu bitirdikten sonra, orta bire başlamıştım sene 1972’de. Orta okulun disiplini, ilk okulda oyun delisi olan bizlere ürküntü vermişti. Bir türlü oyundan vakit bulup kendimi derslere veremiyordum.
Gündüzlerden hariç, geceleride dışarda saklambaç , aygördüm, karvi garmonke oyunlarını oynardık. Bunun neticesinde orta karnelerde on dersten dokuz zayıf almıştım. Milletdende utanmış, ”üç zayıfım var!” diyordum. Sadece ikisini kurtarmış, orta birde yedi zayıfla sınıfta kalmıştım. Tabi işi gücü oyun olanın, çantayı içeriye fırlatıp oyun delisi olanın akibeti sınıfta kalmaktı. Ben karar vermiş okula gitmiyecektim.Rahmetli terzi Zekinin yanında kardeşi Ahmet kalfaydı . Onun amca oğlu Rahmetli Kemal köylüde kalfaydı . Bende onlara özenmiştim. Hem bu dokuz zayıfla gelmek bu kararımı pekiştirmişti. Bende karar vermiş terzi olacaktım.Böylelikle okuldan kurtulacaktım.Diğer bir terzi vardı, terzi İsmail adında.Yanında Kerim Özdemir ve Rahmetli Ahmet Özdemir kalfa olarak çalışıyorlardı. Birde İbrahim Yılmaz isimli benlen yaşıt bir çocuk vardı.Tabi oda kalfalığa adaydı.Benim isteğime ”evet” demişlerdi.Patronları İsmail memleketine gitmişti. Yakında gelince ona söyleyip beni aldıracaklardı.El ayak işlerine bakacak benim gibi bir çocuğa ihtiyaçları vardı. Ve onu çekirdekten yetiştireceklerdi.Okulla terzilik arasında bocalamış, tercihimi terzicilikten yana kullanmıştım.Babamda meslek sahibi olacağım diye onay vermişti.
Evela işaret parmağıma yüksük koymuşlar , parmağımı bükerek ince bir bezle bileğime bağlamışlardı.Bu şekilde iki hafta filan bağlı kalacağını bana söylediler.Böylelikle iğneyi kumaştan geçirirken zorluk çekmiyeceğimi söyledi Ahmet Özdemir abim.Bu işin olmazsa olmazıymış başlangıçta.İçeriyi süpürüyor, Zeki Sarının kahvehanesinden bidonu suyla dolduruyor, içeriye su dökerek, içerinin serin kalmasını sağlıyordum.Bitişikte Kemal Alpekin berber dükkanı vardı..Dükkanın önünden ana yol geçerdi. Yolun karşısında Haci İnekçinin lokantası vardı.İbrahim Yılmaz daima kuru fasülye siparişi verir, terzihanede beraber yerdik.Kerim Özdemir abim benim terziciliğe karar verdiğime sevinmemişti.Benim okuluma devam etmemi hep tenbihliyordu.İlerde okumadığım için pişman olacağımı söylüyordu.
Okumak gibisi yok!, diyordu. Hem ona hak veriyor, hemde terzicilik için düşünüyor, bocalıyordum.
Daha önce, terzicilikte çalışanların güneş görmemeleri sebebiyle beyaz olan tenlerine bakıp imrenirdik.Bizler dışarda özgürce, yabani yılkı atları gibi dolaşırdık.Güneşte kala kala, kara kuru kalırdık.Hafta sonu tatildim. Parmağım on gün olmuş hala bağlıydı.Pazartesi patron geliyor, resmen işe başlıyacaktım.Okulumdan kalacağım için acı bir ürperti sarmıştı içimi.Kerim Özdemir abim cuma iş çıkışı beni son bir kez uyarmıştı.Terziciliği bırakmamı, okuluma başlamamı ısrarla söylüyordu.
Babamın dükkanına çocuklar eski kitapları getiriyor, çekirdek veya sakız, şekerle takas ediyorlardı.Tam o sırada bir çocuk orta 2 türkçe kitabı getirmişti.. Karşılığında gofret istemiş, üstünede horozlu kırmızı bir şeker vermiştim.Çocuk gittikten sonra orta2 türkçe kitabına bir göz gezdirmiştim.Yaprakları,hala bağlı parmağımla çeviriyordum.Parmağımdaki ip beni esir almıştı sanki.Bir esirin ayağındaki pranga gibiydi.Özgürlüğümü kendi ellerimle bağlamış,, dışarıya çıkamıyacak, hep bir sandalyede geçecek ömrümü düşünüyordum.Kapıdan dışarıya bakınca milletin top sahasına doğru gittiklerini, BÖĞRÜDELİK— YENİCEOBA SPOR maçını seyretmek için yola çıktıklarını görmüştüm.O zamanlar Yeniceoba Spor diye nam salmıştı, Konya amatör liginde. Kadronun çoğu köyün öğretmenleriydi.Ahmet kervan , Cemal Gürgen ,Nadir Tokbağ vardı. Fırıncı MENDO dediğimiz Menduh abi vardı,Kalecemiz Kuşça köyünde Köle soyadlı ve öyle hitap edilen abimiz vardı.Köyden ise Celal Keser, İsmail Çavuşoğlu,Çavuş ve Nuri çavuşoğlu kardeşler,Köyün klas oyuncusu Orhan Özel,Sadık Çelik, Terzi Ahmet’de vardı benim kalfa abim.Ve ben hala maça gidenlerin ardından bakakalmıştım.Terzi olursam özgürlüğümden olacağımı düşünüyor, artık dağa kenger toplamaya, amışko,Gavuj toplamaya, top oynamaya vaktim olmıyacaktı.Hele sınıfta , sıralarda oturmuyacaktım.Okulu düşündüğümde saçlarım diken diken olmuş, okuldan ayrı kalacağımı düşünerek acıyla ürpermiştim.Okulun kütüphanesine gelen yeni öykü kitaplarını okuyamıyacaktım. Alaaddinin sihirli lambası, Külkedisi,Ali Baba ve kırk haramiler, Kipritçi kız, Heidi,Polyanna gibi kitaplar gözümün önünden geçiyorlardı. Matematik, Fen neysede, Edebiyatı seviyordum.Onlardan nasıl ayrı kalabilirdim.Bu düşüncelerle bende maça gidenlere karışmıştım.
Maç esnasında Kerim Özdemir abinin sözleri kulağımda çınlıyordu.Okuluna devam et! Bu dostça sözleri aklımdan çıkmıyordu. Elbiselerini çıkaran Yeniceoba Sporlu abiler, beni elbiselerin başında nöbetçi bırakmışlardı. Ben bağdaş kurmuş, elbiselere mukayet oluyordum. Saha kenarında duran seyircilerden dolayı maça bakamıyordum. Bileklerim emanet saatlerle doluydu.
İkinci yarıdan sonra maç yarım kalmış, kavga çıkmıştı. Penaltıya, gole itiraz eden Böğrüdelikli Tatarlar , üstü kapalı kamyonlarına doluşup kaçmışlardı. Tabi bazı kendini bilmezler kamyonu taşa tutmuşlardı.Onlar’da Kuşça yoluna girip son hızla uzaklaşmışlardı.Maç sonunda bileklerimdeki emanet saatleri alanların arasında öğretmenlerimde vardı.Edebiyat öğretmenim Ali İhsan Taşçı, parmağımın yüksükle bağlı olduğunu görünce;
__Ne o Köylü, Terzimi olacan, okulu bırakacanmı!? Hiç tavsiye etmem. Çıkar o kelepçeyi ,yeni dönemde okuluna başla !. Bak kızarım ama! Babanıda ikna ederim! demişti.Bu benim için büyük bir moral olmuştu.Yüreğim kıpır kıpırdı. Sanki tahliye oluyordum cezaevinden.Ben içeri tıkılı kalamazdım. Oyun yerlerime, dağlarıma, bayırlarıma, mahalle arkadaşlarıma nasıl veda edebilirdim.Terzi olup içeriye mahkum olmak istemiyordum.
Sonunda pazar günü Kerim abiyi görmüş ona ağlıyarak sarılmıştım.
_-Kerim abi seni dinleyeceğim.. Ben okulsuz yapamam… dediğin gibi okuluma başlıyacağım…Kerim abi şefkatle saçlarımdan öpmüş, ”Helal olsun, aynen öyle yap!.. demişti.Parmağımı uzatmış, kelepçemden kurtarmıştı beni sanki.
O gün bu gün hep ona dua ederim. Onun sayesinde okuluma gitmeye ikna olmuş, edebiyat’da başarılı olmuştum.Öyküleri yazmaya ondan sonra başlamıştım.Bir keresinde-SEVGİLİ SOKAK KÖPEĞİM isimli öykümle birinci olmuştum okulda.Öğretmenim İbrahim Koyunlu, öykümü okul panosuna asmıştı. Okul sıralarında herkese sorulan klasik soruyu bana sorduklarında, ilerde ne olacaksın dediklerinde YAZAR deyince derslerinde başarısız olduğum için öğretmen alaylı ve küçümseyerek bakmış başka bir şey sormıyarak , bu sözlerime inanmamıştı. Seksen üç tane olan öykülerimi ve bir o kadarda olan Şiirlerimi hep okulda türkçeye vakıf olmakla ,özgürce dolaşıp acı tatlı olayları yaşamakla ve sonrada onları malzeme yapıp yazmakla meydana getirmiştim.İyiki okuluma başlamışım, iyiki terziciliği bırakıp eğitimime dönmüşüm, iyiki hayat okuluna karışmışım…Okumak gibisi varmı!…
BIRONGO.
03-12-2022
—